30 Mart 2012 Cuma

FAZLASI İLE ZAMPARA OLAN BİR ADAM

FAZLASI İLE ZAMPARA OLAN BİR ADAM

Fazlası ile zampara olan bir adam tövbekâr olmak istemiş. Ne yapayım ne edeyim derken "40 gün 40 gece bir mağaraya kapanıp dua etmesi" söylenmiş. Eleman mağaraya kapanmış.1 gün 2 gün 3 4 5 derken 39 gün olmuş. 39ncu gün dışarıda bir yağmur bir yağmur, ortalığı sel götürüyor.

Bir bakmış ki mağaranın kapısında yağmur iliklerine kadar islemiş bir Bayan. Güzel mi güzel. Bayan hemen içeriye girmiş. Eleman, bayanın üstünü kurutmak için ateş yakmış. Fakat bayana hiç yaklaşmamış. Bayan üzerindekiler ini kurutmak için çıkartınca, "kendisinin korkuttuğunu ve adamın kendisine sarılmasını" istemiş. Adam sarılırken tövbesini bozmak istemiyor fakat bayan cilvelenince tövbe diye şey kalmıyor ve iş bitiyor. Sevişmenin ardından kadın kahkahalar ile gülmeye başlayınca merakla sormuş. Neden gülüyorsun? Kadın: "Ben şeytanım. Senin tövbeni bozmak için geldim ve basardım."demiş. Bu sefer adam kahkahalarla gülmeye başlamış ve bu sefer "Niye gülüyorsun ?" diye kadın sormuş. Adam: "Bu dünyada becermediğim biç şeytan kalmıştı. Onu da becerdim ya, boş ver gerisini." ;

29 Mart 2012 Perşembe

KIZ HAYATINDA İLK DEFA BİR PARTİYE GİDECEKMİŞ

KIZ HAYATINDA İLK DEFA BİR PARTİYE GİDECEKMİŞ

Kız hayatında ilk defa bir partiye gidecekmiş, annesi o akşam kızına öğüt veriyormuş.

-Kızım bak sen bu partileri bilmezsin burada çapkın erkekler olur seninle yatmak için herşeyi yaparlar eğer böyle bişey olursa ona çocuğumuzun adı ne olsun diye sor hemen telaşlanır ve senden uzaklaşır.

Neyse kız partiye gitmiş biraz sonra bir çocuk kızı dansa kaldırmış, dans ederlerken çocuk kızı okşamaya sarkıntılık yapmaya başlamış. Kız hemen "çocuğumuzun adı ne olsun" demiş, çocuk tırsmış ve gitmiş.

Bir süre sonra başka bir çocuk gelmiş yine aynı sarkıntılıklar başlamış kız yine "çocuğumuzun adı ne olsun" demiş ve çocuk yine panik bi şekilde kaçmış.

Biraz sonra bi çocuk daha gelmiş, dans etmeler falan derken yine aynı sarkıntılıklar başlamış, kız yine "çocuğumuzun adı ne olsun demiş ama değişen bişey yok, daha sonra dışarı çıkıp ıssız bi yer bulmuşlar kız yine "çocuğumuzun adı ne olsun" demiş, çocukta yine bişey yok, biraz sonra çocuk kızın elbiselerini çıkarmış kız yine "çocuğumuzun adı ne olsun",çocukta yine bişey yok, çocuk kızla sevişmeye başlamış kız "çocuğumuzun adı ne olsun" demiş, çocuk yine sessiz, bi süre sonra çocuk işini bitirmiş, kız yine "çocuğumuzun adı ne olsun" demiş. Çocuk kalkmış prezervatifi çıkarıp bi düğüm atmış "Buradan çıkabilirse David Cooperfield olsun"

KASABANIN BİRİNDE BİR PAPAZ VE İKİ PAPAĞANI

KASABANIN BİRİNDE BİR PAPAZ VE İKİ PAPAĞANI

Kasabanın birinde bir papaz ve onun iki tane papağanı varmış. Papağanlarda papaz gibi oldukça inançlı ve dindarlarmış. Sabah akşam kafeslerinde oturup İncil okuyup dua ederlermiş. Papazın cemaatinden bir kadınında 2 tane dişi papağanı varmış, papazın erkek papağanları ne kadar ahlaklı, kadının dişi papağanları da o kadar ahlaksızmış. Eve gelen misafirlerin önünde 'erkek istiyozzz!'diye bağırırlarmış. Kadın sonunda dayanamamış ve papaza akil danışmaya gitmiş. "Sen getir onları bana benim papağanların kafesine koyalım da ahlak öğrensinler biraz" demiş. Kadında almış papağanları getirmiş, papazın evine. Daha kafese girer girmez dişi papaganlaradan birisi "hey yakışıklı, iki tane fıstık ister misiniz kafesinizde" diye sormuş.

Erkek papağanlardan biri ötekine dönüp haykırmış?:

"oğlum bütün dualarımız kabul oldu lan sonunda!!!"

BABAYLA OĞULUN ARASINDAKİ DİYALOG

BABAYLA OĞULUN ARASINDAKİ DİYALOG

BABA: Matematikten kaç aldın oğlum?

OĞUL: Fenerbahçe’nin son on senedeki şampiyonluk sayısını aldım baba!

BABA: Ne?! "1" mi aldın? Oğlum hani sen sınıfın en akıllısıydın?

OĞUL: Baba sen demez miydin "şampiyon olmasak bile en büyük biziz" diye!

Belki matematikten "1" aldım ama, yine de en akıllı benim.

BABA: Komşunun oğlu kaç almış peki?

OĞUL: Galatasaray'ın son altı yıldaki şampiyonluk sayısı kadar..

BABA: Haydaa.. Elin oğlu o kadar yüksek not alıyor, sen kırık not

getiriyorsun. Rezil ettin beni be!.. Yazıklar olsun sana!

OĞUL: İyi ama baba, ben sana "Galatasaraylı arkadaşlar 'tüm kupalar bizim

oluyor en başarılı biziz' diye benle dalga geçiyorlar, bana feneri

tutturmakla rezil ettin beni" dediğim zaman "boşver yine de en büyük biziz"

demiyor muydun? Aynı hesap işte, bana ne başkasının yaptığından, en akıllı

benim işte.

BABA: Bak, öbür komşunun oğlu da elinde bir belge ile geliyor. O ne almış

acaba?

OĞUL: Ali mi? O da takdir almış.. Ama baba bakma ona, herifler hep kopya

çektiler, soru kağıtlarını değiştirdiler. Anlayacağın olayda hile var.

BABA: Sus be, sus!!.. Hem bir şey beceremiyor hem de başarılı insanlara

çamur atıyorsun.. Utanmaz!

OĞUL: Haydaa! Yahu baba sen değil miydin "Galatasaray kupa, biz de nal

topluyoruz" dediğim zaman "Galatasaray şike yapıyor, hileyle kazanıyor"

diyen. Bu da aynı hesap değil mi baba?

BABA: Hadi tamam tamam, neyse.. Artık önümüzdeki dönem iyi olur karnen

inşallah..

OĞUL: Hayatta olmaz baba. Bu hocayla, bu müdürle sittin sene bu okul

bitmez.

BABA: Ne alakası var oğlum bitiren nasıl bitiriyor? Sınav kağıdına bir şey

yazıyorsun da hocaların mı siliyor? Sen boş ver hocayı, müdürü.. çalış,

dolu kağıt ver sınıfını geçersin. Hem madem okuldaki hocaların kötü, dershane

sınavında da sonuncu oldun buna ne diyeceksin? Oradaki hocalar ne seni

tanır ne beni?

OĞUL: İyi de baba ben sana "Biz sanki ceza sahasına girip gol atabiliyoruz

da hakemler mi saymıyor? Biz boş verelim hakemleri kendi oyunumuzu

oynayalım.

Hem madem Türkiye'deki hakemler kötü de, Avrupa'da da Macar üçüncüsüne gol

atamadan elendik buna ne diyeceksin? Oradaki hakemler ne Galatasaray'ı

tanır ne Feneri" dediğim zaman "olsun oğlum yine de en büyük biziz" demez

miydi?..

Bu da aynı hesap işte. Ne olursa olsun en akıllı benim.. Öyle değil mi?

TEMEL DURSUN'A ARABASININ ÖYKÜSÜNÜ ANLATIYORDU

TEMEL DURSUN'A ARABASININ ÖYKÜSÜNÜ ANLATIYORDU

Temel Dursun'a arabasının öyküsünü anlatıyordu:

- "Bir gün otostop yapıyordum ki önümde, bu arabayla, mini etekli güzel

bir bayan durdu ve beni arabasına aldı. Bir süre gittikten sonra kadın

arabayı kuytu bir köşeye çekti. Mini eteğini iyice yukarı çekip,

'Benden ne istersen alabilirsin' dedi, ben de arabasını aldım."

Dursun :

- "Iyi etmişşin Temel, zaten mini etek sana hiç yakışmazdı."

80 YAŞINDA BİR ADAM DOKTORA GİDER

80 YAŞINDA BİR ADAM DOKTORA GİDER

80 yaşında bir adam doktora gider. Doktor adamın sağlığını sorduğunda

adam:

"harika,18 yaşında bir karım var ve benden hamile" der.

Doktor birkaç dakika düşündükten sonra adama döner ve "sana bir

hikâye anlatacağım" der.

"avlanmaktan çok hoşlanan bir adam varmış. her gün tüfeğini alarak

ava gidermiş. fakat bir gün dalgınlıkla tüfek yerine şemsiyesini

almış.

ormana gitmiş. ağaçların arasında yürürken karşıda bir geyik görmüş.

Hemen şemsiyeyi çıkarmış ve nisan almış ve....pat....geyik yere yığılmış."

adam şaşırmış ve doktora dönerek "olamaz......başka birisi vurmuş olmalı" demiş.

Doktor da : "Kesinlikle !"

BEKTAŞİYİ, RİCA MİNNET CAMİYE GÖTÜRMÜŞLER

BEKTAŞİYİ, RİCA MİNNET CAMİYE GÖTÜRMÜŞLER

Bektaşiyi, rica minnet camiye götürmüşler. Hoca başlamış anlatmaya:

-Bir yer vardır ki orada, zengin fakir ayrımı yoktur. Dertli giren neşeli

olur. Oraya giren herkesin gönlü ferahtır. Bilin bakalım, burası neresidir?

Bektaşi yanıt vermiş:

-Neresi olacak, meyhane...

İKİ ÖĞRENCİ EVDE OTURMUŞ, SINAVLARA ÇALIŞIYORLAR

İKİ ÖĞRENCİ EVDE OTURMUŞ, SINAVLARA ÇALIŞIYORLAR

İki öğrenci evde oturmuş, sınavlara çalışıyorlar. Üst kattan bir mırıltı

geliyor. Öğrencilerden biri, ev sahibi olan diğerine soruyor:

- Yukarıda kim var?

- Anneannem...

- Ne yapıyor?

- Kur'an okuyor...

- Desene o da bizim gibi finallere çalışıyor...

BİRİSİ BEKTAŞİ'NİN EVİNE GİRİP BAKMIŞ Kİ

BİRİSİ BEKTAŞİ'NİN EVİNE GİRİP BAKMIŞ Kİ

Birisi Bektaşi'nin evine girip bakmış ki yok. Masanın üzerinde de kalın bir

toz tabakası olduğunu görünce "Eşek herif" diye yazıp çıkmış.

Birkaç gün sonra yolda karşılaşmışlar. Adam demiş ki:

"Erenler, geçen gün size uğradım ama bulamadım."

"Biliyorum, biliyorum," demiş Bektaşi;

"Masanın üzerine kartvizitinizi bırakmışsınız."

ACUZENİN BİRİ

ACUZENİN BİRİ

Mafya babası korumaya aldığı müesseselerden haraçları toplamak için

yeni bir tetikçi buldu. Seçtiği adam sağır ve dilsizdi. Baba, yeni

tetikçinin polisin eline geçerse, fazla bir şey anlatmasının mümkün

olamayacağını düşünüyordu böylece.. Baba, bir gün ödemelerin

geciktiğini fark etti ve tetikçiye adamlarını gönderdi. Adamların

sağır dilsizle anlaşmaları mümkün olmadı tabii. Bunun üzerine "Baba"

sağır dilsizi odasına aldırttı. Bir de işaret alfabesi bilen

tercüman buldular. Tercüman işaretle sordu:

"Para nerde?.."

Sağır dilsiz işaretle yanıt verdi: 'Ne parası.. Benim paradan

haberim yok.. Neden bahsettiğinizi anlamıyorum."

Tercüman tercüme etti.

"Neden bahsettiğinizi anlamıyormuş.." Baba 38'liğini koltuk altından

çekip sağır dilsizin beynine dayadı...

"Şimdi sor bakalım, para nerde?.. "

Tercüman işaretle sordu:

"Para nerde?." Sağır dilsiz kan ter içinde işaretle yanıt verdi:

"Central Park'ta, Batı 78'inci Caddeye açılan kapıdan girince soldan

üçüncü ağacın kovuğunda 100 bin dolar var. "

Baba öfkeyle gürledi:

"Ne dedi?.."

Tercüman yanıtladı:

"Dediki hala neden bahsettiğinizi anlamıyormuş. Ayrıca diyor ki, o

tetiği çekmeyi de kıçınız yemezmiş!.."

JOE

JOE

Ünlü kovboy Joe bara girer ve:

-Joe içtimi herkes içer, diyerek bir kadeh içkiyi indirir. Herkes

bedava içkiye saldırır. Joe masaya bir bozukluk fırlattıktan sonra:

-Joe ödedimi herkes öder, der ve çıkar.

DOĞAN

DOĞAN

Temel ormanda ağaç kesiyormuş, o sırada da çevreciler ormanda

yürüyüşe çıkmışlar , temeli bu vaziyette görünce bi güzel

pataklamışlar.. Üstü başı perişan Temel akşam köye dönerken Dursun'a

raslamış, Dursun 'Ula Temel ha bu ne hal ..' diye sormuş, Temel de

anlatmış: 'Ormanda ağaç keseydum, birden kalabaluk pir grup Doğan'in

yengesini bozmişum diye dövdüler peni, halbusam ne Doğan'i

taniyruuum, ne de yengesuni.....'..

YÖNETİCİ

YÖNETİCİ

Büyük bir şirketin üst düzey yöneticilerinden biri bir gün New York üzerinde balonla dolaşmaya çıkar. Aksilik bu ya, pusulasını aşağıya düşürür ve kaybolur. İnmek için uygun bir yer ararken bir gökdelenin tepesinde sigara içen bir adam görür ve alçalır. "Pardon. Ben neredeyim acaba?" diye sorar. "Yerden 500 feet yükseklikte bir

balonun içindesin" der adam. Yönetici sinirlenir: "Sen mühendissin değil mi?" diye sorar. "Evet." der adam. "Nereden bildin?" "Çünkü başım belada ve sana bir soru soruyorum. Verdiğin cevap 100% doğru fakat hiç bir isime yaramıyor." "Sen de yöneticisin değil mi?" "Evet sen nereden bildin?" "Çünkü yerden 500 feet yükseklikte bir balonun içinde kaybolmuşsun. Pusulan yok, berbat durumdasın. Fakat bu şimdi

benim suçum oldu."

Ütüleseydin

ÜTÜLESEYDİN

Fadime kızını evermiş, düğünden sonra bir hafta geçmiş ses soluk

yok.

-Ula ha punlarin sesi soluğu çıkmiy? Pen pugün bi dolanacağum..

demiş; kadın yeni evlilerin kapısını çalmış... 

kızı kapıyı açmış ki ne görsün kadın, kız çırılçıplak:

-Uyyyy ha pu nedur uşağum? Ayuptur da! 

kızı:

- Aaaa ne kadar geri kafalısın anne, bu aşk elbisesi.. 

Kadın: töbe töbe diye içeri seğirtecek olmuş bakmış damat geliyor:

-Ooo anne hoşgeldin? kadın yüzünü gözünü nereye kaçıracağını Bilmiyor, 

çünkü damat da anadan üryan.

-pu ne rezulluk diyecek olmuş, damat hemen:

-Aaaa ne kadar geri kafalısın anne bu aşk elbisesi demiş. 

Çaresiz fadime bir koşuda almış soluğu evde... 

Almış fadimeyi bir düşünce...

Acaba demiş, gerçekten ben geri kafalımıyım. Sonra yatmış

aklına. Üstünde başında ne varsa soyunup dökünmüş. Başlamış evde

çıplak dolaşmaya. Akşamüstü kapı çalınmış, fadime bekmış ki camdan

temel, saçını başını düzeltmiş, açmış kapıyı. fadimeyi bu halde

gören temelin gözlerİ yerinden fırlamış:

-Ula nedur, gafayı mı yedun da?

-Hıh demiş fedime temele, Ne gadar geri gafalusun, ha bu aşk

-A bari ütuleseydun oni..

SAVAŞ

SAVAŞ

Karadenizliler ile Ruslar cephede uzunca bir müddet savaşmışlar. Günlerce

siperin arkasından ateş edip durmuşlar, ama hiç ölen olmamış. Sonunda Rusların

aklına bir kurnazlık gelmiş:

- "Ünlü bir Laz ismi bulalım hep birlikte bağıralım, onlar ayağa kalkar seslenirler, biz de öldürürüz." Olur mu Olur... Ne diyelim, ne diyelim derken TEMEL akıllarına gelmiş:

- "Tamam Temel diyeceğiz... Bir, iki, üc: Temeeeeel!"

Karadeniz cephesinde Temeller ayağa kalkmış:

- "Ne vaaaaar!" Ruslar ayağa kalkan Temelleri öldürmüş. Ruslar:

- "Güzel oldu, bu sefer DURSUN diyelim," demişler... "Bir, iki, üc:

Dursuuuuun?"

Dursunlar ayakta...

- "Ne vaaaar?" Ruslar, ayağa kalkan Dursunları da öldürmüşler.

- "Güzel bu sefer İDRİS diyelim," demişler... Bir, iki, üç:

- "İdriiiiis!" İdrisler ayakta...

- "Ne vaaaaar?" Ayağa kalkan İdrisleri de öldürmüşler... Karadenizliler cephesinde:

- "Bu böyle olmaz hep azalıyoruz. Aynı oyunu biz de onlara oynayalım."

- "Tamam oynayalım. Ne diyelim?"

- "VLADEMIR diyelim."

- "Tamam. Bir, iki, üç:

- "Vlademiiiir!" çıt yok...

- "Vlademiiiir!" çıt yok...

Birazdan karşı cepheden:

- "Kim seslendiiii?" Karadenizliler hep birlikte ayakta:

- "Biiiz..."

İNSAN PSİKOLOJİSİ

İNSAN PSİKOLOJİSİ

Adam barda gördüğü güzel bayanla konuşmanın yollarını arıyordu. Sonunda

cesaretini toplayarak kıza yaklaştı ve,

- "Biraz konuşabilir miyiz, acaba?" dedi. Kız birden haykırdı:

- "Terbiyesiz! Ben senin bildiğin kızlardan değilim!"

Adam utancından yerin dibine girmişti. Herkes ona bakıyordu. Gitti ve masasına

oturdu. Bir süre sonra kız ona yaklaştı. Gülümseyerek,

- "Az önceki olay için özür dilerim. Ben psikoloji öğrencisiyim ve utandırıcı durumlarda insanların nasıl davrandıklarını inceliyordum..." dedi...

Adam avaz avaz bağırarak cevap verdi:

- "Nee? Gecesi 200 dolar mı? Deli misin sen?"

BAŞIM AĞRIYOOO

BAŞIM AĞRIYOOO

Temel'le Fadime ormanda gezerlerken birkaç adam bunlara saldırır.

Temel'i ağaca bağlayıp Fadime'yi başlarlar soymaya...

Fadime bağırır:

- "Temeeel bunlar galiba, galiba beni ...."

Temel:

- "Başım ağrıyo de, başım ağrıyo dee!!!"

HAPİS CEZASI

HAPİS CEZASI

Kadın, gece yarısı yanından kaybolan kocasını bulmak için kalkar.

Evde yalnızlık içinde, aşağıdan bir ses duyar. Aşağı iner ve tekrar dinlemeye

başlar, ama kocasını bulamaz. Biraz daha aramak için aşağı depo'ya iner, orda kocasını dizleri üstüne çökmüş, duvara dönmüş ağladığını görür... Ve merakla sorar:

- "Kocacığım, neyin var, ne oldu ?" Kocası:

- "Hatırlıyor musun, Baban bizi beraber yakaladığında bir soru sormuştu, ya

evlenirsin ya da 20 yıl hapis çekersin."...

Kadın şaşırarak:

- "Eeee ne oldu?"

Adam:

- "Bugün, hapisten çıkmış olacaktımm"

FELÇLİ BABA

FELÇLİ BABA

Adamın biri bir gün felç olan bir arkadaşını ziyaret etmiş. Sohbet

Sırasında felçli arkadaşı adama:

- "Terliklerim yukarıda kalmış onları bana getirir misin lütfen"

diye rica etmiş...

Adam yukarı çıkmış, bir de ne görsün; felçli arkadaşının afet gibi

Dipdiri iki kızı var! Hemen pratik zekâsını çalıştırarak:

- "Babanız beni sizinle yatmam için gönderdi" demiş... Kızlar:

- "Nasıl olur!! İmkânsız!" demişler... Adam:

- "İnanmıyorsanız soralım" demiş ve aşağıya seslenmiş:

- "İKİSİNİ DE Mİİİİİİ!"... Felçli adam bağırmış:

- "İKİSİNİ DE! İKİSİNİ DEEEE!!"

MELEKLER UÇAR MI?

MELEKLER UÇAR MI?

Anne kız konuşurlar. Küçük kız annesine sorar:

- Anne melekler uçar mı?

- Uçar.

- Bütün melekler mi?

- Evet.

- Peki, bizim hizmetçi kız neden uçmuyor?

Annesi şaşırır:

- Hizmetçi neden uçacakmış kızım?

- Babam konuşurken ona hep "Meleğim!" diyor da.

Anne öfkeyle fırlar:

- Ya öyle mi, o halde az sonra hemen uçar.

OĞLU, KAYSERİLİDEN PARA İSTEDİ

OĞLU, KAYSERİLİDEN PARA İSTEDİ

Oğlu, Kayseriliden para istedi: "Baba 500 bin lira verir misin?"

Kayserili :"400 bin mi? Naapçan lan 300 bini. 200 bin neyine yetmiyor.

Al sana 100 bin yeter." dedi ve çıkartıp 50 bin lira verdi.

Oğlu pişkin pişkin güldü: "Bana zaten 50 bin lira lazımdı "dedi.

Ve Kayserilinin yanıtı : "Bak kerataya, sahte para vermesem

kazıklayacaktı beni..."

28 Mart 2012 Çarşamba

Konfüçyüs’ten Dersler - 2 (Dünyada beş ağır suç vardır)

Konfüçyüs’ten Dersler - 2 (Dünyada beş ağır suç vardır)

Konfüçyüs, Hükümdar'ın isteği üzerine bir süre için şehrin yönetiminde olmayı kabul etti. Yedi gün izledi. Yedinci gün yüksek memur Şao-Çeng'i idam ettirdi, cesedin üç gün açıkta kalmasını emretti. Öğrencileri çok şaşırdılar, yanına gittiler, sordular: "Şao-Çeng bu şehirde hatırlı ve kuvvetli bir adamdı. Şimdi şehrin yönetimini aldıktan sonra ilk işiniz onu astırmak oldu. Bu yaptığınız doğru mudur? Bildiğimiz kadarıyla bu adam haydutluk, hırsızlık yapmamıştı..." Konfüçyüs "yaptığımın nedenlerini size anlatayım" dedi ve anlattı: "Dünyada beş ağır suç vardır. Haydutluk ve hırsızlık bunların arasında değildir, daha sonra gelirler. Bu beş suç şunlardır: Birincisi uyumsuz ve asi bir tabiatla birlikte gözü peklik; İkincisi aşağı bir hayat tarzıyla birlikte inatçılık; Üçüncüsü çenesinin kuvvetli olmasıyla birlikte yalancılık; Dördüncüsü herkesin ayıbını, kusurunu aklında tutmakla birlikte herkesle dost geçinmek; Beşincisi hak ve adalet duygusu olmamakla birlikte yaptığı haksızlıkları süslü ve parlak gerekçeler arkasına gizlemek. Şad-Çene’de bunların beşi de vardı. Nereye gitse taraftar topluyor, hizipler yaratabiliyordu; aldatıcı fikirlerini parlak konuşmaların arkasına gizleyebiliyordu; zulmüyle adaleti tersine çevirebiliyordu. Aşağılıklar birleştiği zaman ortaya çok güçlü bir kötülük çıkar. Ben de şehir halkı için tasalanmak yerine bu adamı idam ettirmeyi tercih ettim."

Konfüçyüs’ten Dersler - 1 (insanlara bir şey öğretmenin en iyi yolu)

Konfüçyüs’ten Dersler - 1 (insanlara bir şey öğretmenin en iyi yolu)

Konfüçyüs, bazı insanlara bir şey öğretmenin en iyi yolunun bunu örneklerle göstermek olduğunu biliyordu. Bu yüzden sınıfın tam karşısına geçti. Eline bir vazo aldı, tüm öğrencilerin görebileceği şekilde vazoyu havada tuttu. Diğer elinde bir elma vardı. Öğrencilerin meraklı bakışları arasında, elmayı vazonun içinde bıraktıktan sonra, vazoyu yere koydu ve şöyle dedi: "Elmayı vazodan çıkarmayı başaran öğrenci, elmayı yiyebilir." Çocuklardan biri acıkmıştı, ilk o davrandı ve elini vazonun dar ağzından içeri soktu. Elmayı yakaladı, çıkarmaya çalışıyor, ama başaramıyordu. "Elimi çıkaramıyorum!" Konfüçyüs, "Elmayı sıkı sıkı tutmaktan vazgeçmediğin sürece, elini çıkarman mümkün olmayacaktır," dedi. Çocuk elmayı elinden bırakmak istemiyordu; ama sonunda zorunlu olarak bıraktı. Elini vazodan çıkardığında, yüzünde şaşkınlık okunuyordu. Elmanın vazodan nasıl çıkarılabileceği konusunda sizin bir fikriniz var mı? Konfüçyüs, vazoyu yerden alıp ters çevirdi. Elma vazonun içinden yuvarlanıp avucunun içine düştü. Çocukların hepsi gülmeye başladı. Aslında o kadar basit bir şeydi ki bu! Konfüçyüs, "Fakat bu, göründüğü kadar basit değil," dedi. Elmayı havada tutuyordu konuşurken. "Bazen bir şeyi gerektiğinde bırakabilmek, zor bir iştir. Onu bırakabilmek de bir beceridir. Eğer bir şeyi zorla tuttuğunuzda, ulaşmak istediğiniz şeyi engellediğini görüyorsanız, o zaman onu özgür bırakmalısınız. Eğer yanlış bir şey yapıyorsanız, o zaman buna son vermelisiniz. Eğer kendinize ve başkalarına karşı dürüst davranmıyorsanız, bu hilekârlığı hemen durdurmalısınız. İşte, ancak o zaman hedefinize ulaşabilirsiniz."

27 Mart 2012 Salı

Hayat sizin ona baktığınız yönde güzeldir

Hayat sizin ona 

baktığınız yönde güzeldir.

Bir defasında Rus çarı at arabasıyla ülkesini dolaşıyormuş. Araba yoldaki kanal inşaatının önünde durmak zorunda kalmış. Yolunun üzerinde kanal kazan isçiler çarın arabasını görünce heyecanla irkilmişler. Çar arabadan inmiş ve kan ter içinde kalan bir isçiye sormuş:

"Bu kadar yoruluyorsun, kan ter içinde kalıyorsun, peki iyi para kazanabiliyor musun ?"

“Bana yetecek kadar kazanıyorum efendim " diye yanıt vermiş isçi.

"Yani ne kadar " diye tekrar sormuş çar.

İşçi başını öne eğmiş ve şöyle yanıt vermiş;

"Borçlarımı ödeyebiliyorum, Gelecek için faize yatırabiliyorum, Kalanı ile de her gün sıcak tas da yemek yiyebiliyorum efendim.

Çar çok şaşırmış, Ülkede bu kadar az para kazanan, boğaz tokluğuna çalışan bir kanal işçisi nasıl olurda bu kadar az parayı, bu kadar çok yerde, bu kadar verimli kullanabilir diye merak etmiş.

Dayanamadan tekrar sormuş: "Peki paranı nasıl yetirebiliyorsun da bu kadar faydalı işe fırsat bulabiliyorsun?

İşçi yanıt vermiş: Babama bakıyorum: Bu eski borçlarımı ödediğim anlamına gelir,

Oğlumun Nafakasını Çıkarıyorum: Bu ise gelecek için yatırım yaptığım anlamına gelir. Yani böylece paramı faize yatırmış oluyorum.

Her gün Bahçemde Tek Yetişen Sebzeyi Lahanayı Yiyoruz: Olsun! Lahana da sıcak yemektir. Karnımız doyuyor sevgili Çarım demiş.

Çar Fakir isçinin verdiği yanıttan çok etkilenmiş ve hemen onu bir kese altınla ödüllendirmiş. Saraya döndükten sonra ise akıllı işçinin sözlerini, bir bilmece olarak yaverlerine sorup onları sınamış.

Kıssadan Hisse: Hayat sizin ona baktığınız yönde güzeldir.

(Eski Bir Rus Masalı)