23 Aralık 2008 Salı

Bilişim - İletişim Devrimi / Prof. Dr. Abidin KUMBASAR

Bilişim – İletişim Devrimi ( Prof. Dr. Abidin KUMBASAR – 02.08.2008 – Cumhuriyet )

Toplumsal gelişmeler, ekonomik etkinlikler ve ilişkilerle yönlenir, zorunlu olarak değişime uğrarlar. Örneğin ilk büyük toplumsal değişimler "Tarım Devrimi"nin ekonomik etkileriyle oluşmuştur. Tarımla elde edilen ürünler, insanların ve evcilleştirilen hayvanların beslenme sorununu çözerek yerleşik düzene geçilmesini kalıcı kılmıştır. Bu değişim, toplumsal kuralların gelişmesine, mülkiyet kavramının oluşmasına, elde edilen ürünlerin ve üretim alanlarının korunması için gerekli olan savunma kavramı ve benzerlerinin gelişmesine neden olmuştur. Gene aynı olgu, daha fazla ürün elde edebilmek için tarım ve hayvancılıkta yeni insan gücü kaynaklarının gereksinimi de arttırarak, kölelik uygulamasının gerçekleşmesiyle sonuçlanmış, efendi-köle ilişkisinin toplumlarda giderek yaygın olarak yer alması yüz yıllar boyu sürmüştür.

Artan üretim ve ticari ilişkilerle zenginleşerek büyüyen şehirlerde, toplumsal etkinlikleri artan "Burjuva Sınıfı", ikinci büyük toplumsal devrim olan "Büyük Fransız Devrimi"ni (Burjuva Devrimi) gerçekleştirerek toplumda da yeni değişimlere neden oldu. Burjuva kültürün yaygınlaşması sonucunda "Batı Dünyası"nda, dinsel ve feodal güçlerin etkinliğinin azalması, sanat, bilim ve teknolojide atılımların önünü açarak diğer bir sosyo-ekonomik ol­guya, "Endüstri Devrimi"ne yol açtı. Bu değişimle yaygınlaşan fabrikalar ve diğer iş alanları, ye­ni bir toplumsal güç olarak işçi-­emekçilerin sayılarının giderek

artması ve örgütlenmeleri, sosyalist ve komünist düşünce akımlarının gelişmelerini tetikledi.

Sermaye-emekçi çatışması

Ondokuzuncu ve Yirminci Yüzyılların büyük bölümü burjuva aşamasından kapitalist-emperyalist

aşamaya ulaşarak güçlenen sermaye temsilcileri ile emekçiler arasında yaşanan çatışmalarla geçti. Sosyalistler ve komünistlerin, "artan fabrikalarla sayıları büyüyecek olan işçilerin yönetimlerde etkin güç olacakları öngörüsü gerçekleşmedi.

Özellikle son dönemdeki teknolojik ilerlemeler, üretimde emek yoğunluklu nitelikten bilgi yoğunluklu aşamaya geçince, kol emekçileri toplumsal güç olmak­tan çıkarak işsiz yığınları oluştur­maya başladılar ve yönetsel etkinliklerini yitirdiler. Bu deği­şimde en büyük etken, 1947 yılı­nın Aralık ayında Bell Laboratuarları 'nda "transistor"un keşfiyle başladığı kabul edilen, "Bilişim-­iletişim Devrimi" oldu. "Mikro­elektronik Devrim" olarak da nitelenen bu aşamada üretim ve iletişimle, bilgi aktarımı tarihte hiç gürülmediği kadar artarken, insan gücüne gereksinim azalarak işsizler ve yoksullar çığ gibi çoğalmaktadır. Üretimi artırırken insan gücüne gereksinimi azaltan, ça­lışma alanı yaratmayan bir ekonomik büyümenin, akılcı çözümler getirilmezse, toplumsal deği­şimler yaratarak sorunlara ve çatışmalara yol açması kaçınılmazdı. Bugün yerküremizde giderek yaygınlaşan sosyo-ekonomik sorunların nedeni, bilimsel-teknolojik gelişmelerin gösterdiği yön ile, uygulanmaya çalışılan Neo-Liberal sistemin amaçlarının uyumsuzluğudur. Sömürü düzeninden çıkarı olanlar, akılcı, yapısal değişimlere direnmekte ve gerçekleri saptırarak gerekli dönüşümlere engel olmaktadırlar. Bugün çıkar çevrelerinin, insanları aldatmak için söylediklerinin aksi­ne, tarihin hiçbir döne­minde plansız bir ekono­mi uygulanmamıştır. Gü­nümüzde uygulanan ve "Serbest Teşebbüs" diye sunulan "Neo-Liberal" düzen de aslında, söylen­diği gibi kendi kendini denetleyen özür bir eko­nomi değil, soygun ve sömürü esasına göre plan­lanmış bir ekonomik dü­zendir ve mutlak değiş­melidir.

Sömürücü sistemin uy­gulayıcıları olan sözde li­beraller, "Din, vicdanı temizleyecek; kapitalist de dürüst davranarak insanlığı mutlu kılacak, sorunlar çözülecektir" safsatasına tüm insanlığı inandırmaya çalışmaktadır.

Sömürücü güçler bu çarpık yönlendirmeyi ger­çekleştirmek için de, med­yanın bütün alanlarında etkinliği ele geçirerek top­lumu bilinçsizleştirmek, bir tür "Kültürel Lobotomi" uygulamak amacında birleşmektedirler.

Günümüzde çoğunlu­ğu oluşturanların sapkın nitelikleriyle insan soyu artık, Tanrıcı inançlarda­ki gibi yaradılışın tacı olarak değil, kendisini de var eden "doğa"ya karşı yok edici etken olarak görülmektedir. Unutul­mamalı ki, "doğa" de­ğerlerini talan ederek uy­gulanan savurgan ekonominin aldatıcı zenginliğini yaşamanın bedeli, bir gün mutlak ödenecektir. "Doğa", kendisinden bi­linçsizce alınanları, geç­mişte defalarca görüldüğü gibi, affetmeyip acıma­sızca geri almıştır.

Dünya Sosyal Forum'u etkinliklerinin güçlenerek yaygınlaşması ve toplumlarda uyanışa öncülük ederek, "Aydın-Teknok­rat" sınıfı destekleyen si­vil toplum örgütleri oluş­turulması sorunların çözü­mü için büyük önem ta­şımaktadır.

Sorunları gerçek bo­yutlarıyla görebilme biri­kim ve yeteneğinden yok­sun olan ülkemizdeki po­litika özentileri, ekono­miyi kendi banka hesap­larına göre değerlendire­rek, yanılgı içinde boş sözlerle zaman kaybet­mekteler. Ülkemizde ya­şanan sorunlar tüm yer­küre de yaşananların top­lumumuzdaki yansımala­rı olduğundan, sömürü düzeninden akılcı üretim ve hakça paylaşımın uy­gulanacağı yeni bir düze­ne geçilmeden hiçbir so­run çözülemez. "Bilişim-­iletişim Devrimi"nin güçlü toplumsal sınıfı ol­maya aday "Aydın-Tek­nokratlar"ın yönetim­lerde etkin olarak yer al­masıyla sömürücü düze­nin son bulması, insanlı­ğın geleceği için tek umut olarak görülmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder