22 Aralık 2008 Pazartesi

Devletçilik

DEVLETÇİLİK Aslan Başer KAFAOĞLU (AYDINLIK - 03 Şubat 2008) 
Atatürk devrimciliğinin tam bir karşı devrim suikastı karşısında bulunduğu artık aydın kişiler ve kuruluşlar tarafından su götürmez biçimde anlaşılmıştır. Ancak bazı kişi ve yazarların bugün çok ileri aşamaya gelmiş karşı devrimin ne zaman başladığı konusundaki düşünceleri farklıdır. Üniversitelerarası Kurul'un sayın başkanının bu karşı devrimin Atatürk'ün ölümü ile 1938'de başladığı yolundaki beyanı bazı kişilerde tepki ile karşılanmıştır. Ancak bu tespit yabana atılacak bir görüş değildir. Bu ilk olarak bugün ortaya atılmış bir görüş olmaktan uzaktır. Birçok değerli gözlemci bu merkezdeki kanaatlerini kalın ciltli kitaplarla kamuya sunmuşladır. Bunlar arasında özellikle Sayın Çetin Yetkin'in yanıtları merak edenlere ciddi bir kaynaktır. Bazıları "Pekiyi merhum İnönü zamanı da 'bir karşı devrim' dönemi miydi?" diye soruyorlar. Özellikle Atatürk devrimlerinin esasının ve hatta en önemli kısmının laiklik olduğunu sananlar ve hatta buna içten inananlar için İnönü ismiyle simgeleşen dönemin bir karşı devrim dönemi olduğuna elbette zor inanırlar. Ben bir dönem İnönü'ye çok yakın çalışmalarda bulundum. Ve onun çalışma biçimine ve disiplinli, ilkeli davranışlarına bir zamanlar hayran kalmıştım. Fakat daha sonra daha derin fırsatını bulunca, ustam Şevket Süreyya'dan Atatürk döneminin özünü anlatan sohbetlerde bulunma mutluluğuna kavuşunca Karşı Devrim'in onun Milli Şef dönemiyle başladığına inandım. Rusya Dostluğu Atatürk Vasiyetiydi Atatürk'ün ortaya koyduğu en önemli Dış Siyaset İlkesi "Rusya ile dostluk" ilkesiydi. Hem Atatürk döneminin Dışişleri Bakanı Aras hem de onun son Başbakanı Celal Bayer anılarında bunun kendilerine bir vasiyet olarak Atatürk tarafından iade edildiğini ifade etmişlerdir. Daha da önemlisi, Atatürk gelecek çatışmada bir yabancı bloğa bağlanmaya katiyen karşıydı. İnönü II. Dünya Savaşı arifesinde Türkiye'yi Rusya'nın da muhalefetine karşın İngiltere-Fransa bloğuna görkemli imza törenleriyle bağladığında Atatürkçülükten ilk ayrılış sinyallerini vermiştir. Bu imzalar izleyen savaş yıllarında Türkiye'yi çok zor durumlarda bırakınca, İnönü imzayı unutturmak için çeşitli manevralara girmiş, ülkenin itibarından çok şey kaybettirmişti. Bu itibar kaybından sonra Atatürk çizgisinin önemini hala kavramayıp kaderini ABD'ye bağlayıp Rus dostluğuna sırt çevirmiştir. Atatürk'ün çok önem verdiği bir diğer konu "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuranlara Türk" denir şeklindeki birleştirici tanımdı. Atatürk bu ilkeyi yaşamında dikkatle uygulamış, örneğin dil konusunda Ermeni yurttaşımıza en önemli görevi vermişti. İnönü bu milliyet ilkesine de uymamış, gerek askerlik ve gerekse vergi konularında BMM'nde temsilcileri bulunan Müslüman olmayan kişilere ayrımcı bir yüz göstermiştir. Devletçi Olmadan Devrimci, Laik, Bağımsızlıkçı Olunamaz Ancak karşı devrimcilikte en güçlü hamle, Atatürk'ün yabancı sermaye ve devletçilik konusundaki tutumlarının tersini uygulamasıdır. Muhalefet yıllarında Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu ve Petrol Yasası'na karşı millici ve sert bir muhalefet uygulayan merhum İnönü 27 Mayıs'tan sonra Başbakan olduğunda, muhalefetteyken tuttuğu doğru ve Atatürkçü yolu tamamen unutmuştur. Uygulamalarında bu kendine onur veren Atatürkçü sözleri rafa kaldırmıştır. Oysa devrimci bürokrasi onun 1954'teki sözlerini uygulaması için çok uygun bir havadaydı. Ben Atatürk'ün zamanında Anayasa ilkelerinden en önemlisinin devletçilik olduğuna inanırım. İnönü ve onun çizgisine inananlar devletçilik ilkesinin ve Planlama uygulamasının önemini kavramamışlardır. Atatürk ilkelerinin başına örülen çoraplar başımıza bunu anlamayıştan gelmiştir. Atatürkçülüğe yürekten sadakat gösterenler onu uzun süre adeta laiklikten ibaret saymışlar, sanmışlardır. Oysa devletçi olmadan ne devrimci, ne laik, ne de bağımsızlıkçı kalabilirsiniz. Bu düşünceyi anlatmayı sürdüreceğiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder