23 Aralık 2008 Salı

Kimlik Bunalımı / ÖZTİN AKGÜÇ

Kimlik Bunalımı ( ÖZTİN AKGÜÇ – 03.08.2008 – Cumhuriyet )

İşletmelerde, kuruluşlarda "kurum kimliğin­den" söz edilir. Kurum kimliğini, çalışma ilkeleri, topluluğun ortak değer yargıları, etik değerleri, davranış biçimleri oluşturur. Kuşkusuz bir toplulukta, kurumda, işletmede herkesin aynı şekilde, düşünmesi, hareket etmesi beklenemez. Farklı­lıklar, hatta zıtlıklar olabilir. Ancak davranışların bi­leşkesi, kurum kimliği yönünde olmalıdır.

Uzun sürede başarılı olmak, kalıcı olmak iste­yen kurum, kuruluş ve işletmeler, kurum kimliği­nin oluşmasına özen ve çaba gösterirler. Kurum kimliği, ortak bir payda, bir temel, bir bağ, hatta bazen bir, övünme kaynağı oluşturur. İşletmenin sahiplerinin, üst düzey yöneticilerinin tutumları, davranış biçimleri, ilkelerle tutarlılıkları, kurum kim­liğinin oluşmasında ana öğelerdir.

Bir ülkenin, bir ulusun kimliği, ortak özellikleri olmalıdır. Bizde, toplum olarak ortak özellikler, kimlik söz konusu mu? Gerçekte var mı? Birbi­rine zıt gözlemler yapılmakta, zıt özellikler, dav­ranış biçimleri ortaya konulmaktadır. Bazen övünürüz: "Dürüstüz, cesuruz, iyi kalpliyiz, iyilikseveriz, özverili davranırız, onurumuzu koruruz." Bazen de şu tür eleştirilerle karşılaşırız: "Haini, satılığı, bol; düzgün davranmayan, köksüz, değer yargıları çar­pık, kısa süreli çıkar peşinde koşan, etik değerlere aldırmadan köşe dönmeye çalışan, esen yele gö­re yelken açan, savaşım gücü düşük, güçlüye karşı tepki veremeyen bireylerin ağırlıklı olduğu bir toplum. "

Günlük yaşantımızda da çok farklı davranışlarla karşılaşırız. Bazen göz yaşartacak, göğüs ka­bartacak kadar düzgün, onurlu davranışlar, ba­zen de "pislik", "omurgasız yaratık" diye bağırtacak kadar şerefsizce davranışlar. Kötümser ya da ger­çekçi diye düşünebilirsiniz. Ne yazık ki toplum da, düzgün, onurlu davrananların sayısı; kurallara uymayan, etik değerleri hiçe sayan, çarpık de­ğer yargılarına sahip olanlara göre çok az. Zaten oran farklı yönde olsa Türkiye'nin konumu, say­gınlığı, günümüzle karşılaştırılamayacak şekilde üst düzeylerde olurdu.

Şöyle anımsamaya çalışıyorum. Yaşamda kar­şılaştığım onurlu davranışlar gerçekten çok az. Be­ni en çok etkileyen, hala içimi sızlatan bir davra­nışı aktarayım. Yirmi yıl kadar önce idi. O yıllar­da İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitü­sü'nde ana binada, rektörlük binasında ders ve­riyorum. Bir gün Beyazıt Meydanı'ndaki geniş merdivenleri tırmanırken, baktım ondört - onbeş yaşlarında bir çocuk başını dizleri arasına almış ağlıyor. Yanında kırık bir kayık tabağı, dökülmüş, saçılmış midye dolmaları: çocuğa yardım etmek istedim. Siyah saçlı başını şiddetle sallayarak, red­detti. "çocuğum midye dolmalarını bana sat" de­dim. Tepkisi daha şiddetli oldu. Belki de tüm ge­çim kaynağını yitirmiş çocuğun o onurlu başkal­dırışı, belleğimde iz bırakan, işte onurun, gururun resmi dedirten bir davranış oldu...

Günlük yaşantımızda, buna karşı, sıradan gibi görünen, aslında bir ahlaki çöküntüyü, kötülüğü yansıtan davranışlarla karşılaşıyoruz. Basında, po­litikacılardan, üniversiteden, bürokrasiden ör­nekler verecek değilim, sade vatandaşların davranışlarını aktarmaya çalışacağım.

İstanbul’da toplu taşıma araçlarını da kullanmakla beraber; zorunlu olarak ulaşım için bazen taksiyi yeğliyorum. Bu nedenle taksi ücretlerini bi­liyorum. Bakıyorsunuz güzergâh aynı, taksimet­re farklı ücret yazıyor. Bu nasıl oluyor? Bir sürü­cü arkadaş teknik olarak açıkladı. Takside kulla­nılan araçların lastiklerine 14 veya 15 cm.' lik jant takılması gerekiyormuş, 13 cm. 'lik jant takıldığında tekerlek daha hızlı döndüğü için, ücret yüksek yazılıyormuş. Bu işi de daha çok dini bütün(!) görü­nen genelde sakallılar yapıyor. Artık ustaya, onarım yapacak olana avans veremiyorsunuz. "Abi malzeme avansı ver, malzemeyi bir yana koyalım" diyen avansı aldıktan sonra uzun süre kay­boluyor. İş ya sürüncemede kalıyor ya da üs­tünkörü, tekrar onarımı gerektirecek şekilde ta­mamlanıyor. Yolda yürürken biri "Yahu tanıma­dın mı, ben filan yerden arkadaşın" diye yaklaşıp, sevgi saldırısında bulunduğunda, acaba hangi cebim boşaltılıyor diye kuşkuya kapılıyorsunuz. Günlük yaşantıdan daha çok örnek verebiliriz.

Sorun kimlik sorunu, şerefli, gururlu olup ol­mamak sorunudur. Bunun eğitimle, fakirlik zen­ginlikle pek de ilgisi yoktur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder