Uzun sürede başarılı olmak, kalıcı olmak isteyen kurum, kuruluş ve işletmeler, kurum kimliğinin oluşmasına özen ve çaba gösterirler. Kurum kimliği, ortak bir payda, bir temel, bir bağ, hatta bazen bir, övünme kaynağı oluşturur. İşletmenin sahiplerinin, üst düzey yöneticilerinin tutumları, davranış biçimleri, ilkelerle tutarlılıkları, kurum kimliğinin oluşmasında ana öğelerdir.
Bir ülkenin, bir ulusun kimliği, ortak özellikleri olmalıdır. Bizde, toplum olarak ortak özellikler, kimlik söz konusu mu? Gerçekte var mı? Birbirine zıt gözlemler yapılmakta, zıt özellikler, davranış biçimleri ortaya konulmaktadır. Bazen övünürüz: "Dürüstüz, cesuruz, iyi kalpliyiz, iyilikseveriz, özverili davranırız, onurumuzu koruruz." Bazen de şu tür eleştirilerle karşılaşırız: "Haini, satılığı, bol; düzgün davranmayan, köksüz, değer yargıları çarpık, kısa süreli çıkar peşinde koşan, etik değerlere aldırmadan köşe dönmeye çalışan, esen yele göre yelken açan, savaşım gücü düşük, güçlüye karşı tepki veremeyen bireylerin ağırlıklı olduğu bir toplum. "
Günlük yaşantımızda da çok farklı davranışlarla karşılaşırız. Bazen göz yaşartacak, göğüs kabartacak kadar düzgün, onurlu davranışlar, bazen de "pislik", "omurgasız yaratık" diye bağırtacak kadar şerefsizce davranışlar. Kötümser ya da gerçekçi diye düşünebilirsiniz. Ne yazık ki toplum da, düzgün, onurlu davrananların sayısı; kurallara uymayan, etik değerleri hiçe sayan, çarpık değer yargılarına sahip olanlara göre çok az. Zaten oran farklı yönde olsa Türkiye'nin konumu, saygınlığı, günümüzle karşılaştırılamayacak şekilde üst düzeylerde olurdu.
Şöyle anımsamaya çalışıyorum. Yaşamda karşılaştığım onurlu davranışlar gerçekten çok az. Beni en çok etkileyen, hala içimi sızlatan bir davranışı aktarayım. Yirmi yıl kadar önce idi. O yıllarda İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde ana binada, rektörlük binasında ders veriyorum. Bir gün Beyazıt Meydanı'ndaki geniş merdivenleri tırmanırken, baktım ondört - onbeş yaşlarında bir çocuk başını dizleri arasına almış ağlıyor. Yanında kırık bir kayık tabağı, dökülmüş, saçılmış midye dolmaları: çocuğa yardım etmek istedim. Siyah saçlı başını şiddetle sallayarak, reddetti. "çocuğum midye dolmalarını bana sat" dedim. Tepkisi daha şiddetli oldu. Belki de tüm geçim kaynağını yitirmiş çocuğun o onurlu başkaldırışı, belleğimde iz bırakan, işte onurun, gururun resmi dedirten bir davranış oldu...
Günlük yaşantımızda, buna karşı, sıradan gibi görünen, aslında bir ahlaki çöküntüyü, kötülüğü yansıtan davranışlarla karşılaşıyoruz. Basında, politikacılardan, üniversiteden, bürokrasiden örnekler verecek değilim, sade vatandaşların davranışlarını aktarmaya çalışacağım.
İstanbul’da toplu taşıma araçlarını da kullanmakla beraber; zorunlu olarak ulaşım için bazen taksiyi yeğliyorum. Bu nedenle taksi ücretlerini biliyorum. Bakıyorsunuz güzergâh aynı, taksimetre farklı ücret yazıyor. Bu nasıl oluyor? Bir sürücü arkadaş teknik olarak açıkladı. Takside kullanılan araçların lastiklerine 14 veya
Sorun kimlik sorunu, şerefli, gururlu olup olmamak sorunudur. Bunun eğitimle, fakirlik zenginlikle pek de ilgisi yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder